BURDUR MÜFTÜ YARDIMCISI MEHMET GÜNDOĞDU’NUN YAZISI | Gündemburdur.com
Son güncellenme :18.08.2015 22:00

Anasayfa > Burdur, Güncel > BURDUR MÜFTÜ YARDIMCISI MEHMET GÜNDOĞDU’NUN YAZISI

18.08.2015 Sal, 22:00

HACCIN SEMBOLLERİ-1

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla,

ِذٰلِكَۗ وَمَنْ يُعَظِّمْ شَعَٓائِرَ اللّٰهِ فَاِنَّهَا مِنْ تَقْوَى الْقُلُوبِ
“Kim Allah’ın sembollerine saygı gösterirse, şüphesiz ki bu, kalplerin takvasındandır.” (Hac/32)
Hac, baştan sona sembollerle dolu bir ibadettir. Bir semboller haritasıdır âdeta.
Dıştan bakıldığında sembolik davranışlar şeklinde görünen hacdaki her fiil ve davranışın bir anlamı ve mümini eğitici ve bilinçlendirici bir yönü vardır.

Haccın Farz veya vacib olan ritüelleri ile bu ritüellerin yapıldığı mekanlar;
1-Kabe ve Mescid-i Haram,
2-Hacer’ül Esved ve Mültezem,
3–Hicr-i İsmail ve Altın Oluk
4-Makam-ı İbrahim,
5-Zemzem,
6-Mikat, Telbiye, İhrama girme ve ihramdan çıkma,
7-Tavaf,
8-Arafat’ta ve Müzdelife’de vakfe,
9-Safa, Merve’de Sa’y,
10-Mina’da Kurban kesme ve Şeytan taşlama, gibi hac ile ilgili mekanların, fiil ve davranışların hepsi sembolik anlamlar taşımaktadır. Şimdi bu sembollerin birer birer ifade ettiği manalarını anlayalım.

KABE ve MESCİD-İ HARAM
Her kime ki Kabe nasib olsa, Hüda ona rahmet eder.
Zira herkes hanesine, Sevdiğini davet eder.
Süleyman Naifi

Biz Müslümanların kıblesi olan Kâbe, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak yeryüzünde insanlar için kurulan ilk binadır. Yüce Rabbimizin emriyle Hz. İbrahim ve oğlu İsmail (a.s) tarafından yapılmıştır (Bakara/124-129). Kâbe-i Muazzama, Mekke’de Mescid-i Haram denilen mabedin ortasında yaklaşık 13 m. yüksekliğinde, 11-12 m. eninde taştan yapılmış dört köşe bir binadır. Üzeri hac âyetlerinin yazılı olduğu siyah ipek bir örtü ile örtülüdür. Bu örtü her yıl hac mevsiminde yenilenmektedir.
Hatırlanacağı üzere İbrahim (a.s) eşi Hacer ile oğlu İsmail’i Allah’ın emri ile kuş konmaz, kervan geçmez bir yer olan Mekke’ye götürmüştü. Bu elverişsiz ortam, yanlarında birkaç günlük yiyeceği ve suyu olan bir kimse için yaşamaya elverişli değildi. Tarih kitaplarında geçen bilgilere göre İbrahim, Cebrail’e; “Bizi buraya getirmeni Rabbim mi emretti” sorusuna evet cevabı alınca arkasına bakmadan oradan ayrılmaya koyuldu. Hacer, yavrusu ile birlikte yaşam koşulları elverişsiz olan bu yere kendini bırakan eşine aynı soruyu yöneltiyordu. Ya İbrahim “Bizi buraya getirmeni Rabbim mi emretti” ? Bu işin Allah’ın emri olduğunu öğrenen Hacer annemizin cevabı yüce bir teslimiyetin de ifadesidir: “Mademki Rabbim emretti. Öyle ise, Allah, bize yeter.”
Rabbinin emrine teslimiyet göstererek canlarını böyle bir ortama bırakan İbrahim (a.s) Rabbine şöyle yalvarıyordu:
“Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını, senin kutsal evinin (Kâbe’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! Namazı dosdoğru kılmaları için (böyle yaptım). Sen de insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara meylettir, onları ürünlerden rızıklandır, umulur ki şükrederler.” (İbrahim/37) diyordu. Nitekim öyle de oldu. Rabbimiz bu beldeyi rahmetinin simgesi olarak zemzem suyu ile hem bereketli hem de güvenli bir yer yaptı. İnsanların gönlünü oraya akıttı. Dün olduğu gibi, bu gün de tüm müminlerin gönlü oradadır.
Bu emin beldede Harem’in sınırları da Cebrail(a.s)’in rehberliğinde belirlenmiştir. Artık sıra Kâbe’nin temellerinin yükseltilmesine gelmişti. Rabbimiz bu yüce iki Peygamber’e bir ev yapmalarını emretmişti. O ev ki, Rahmanın evi “Beytullah” idi. Rabbimiz ayetinde bu durumu şöyle anlatır: “Hani İbrahim, İsmail ile birlikte evin (Kâbe’nin) temellerini yükseltiyor,
“Ey Rabbimiz! Bizden kabul buyur! Şüphesiz sen hakkıyla işitensin, hakkıyla bilensin, diyorlardı.” (Bakara/127)Rabbimizin emri ile Kâbe’nin inşaatı, yüce mabet tamamlanmış oldu.

Kur’an’ın ifadesiyle; Bu mubarek mabedi ve beldeyi ziyaret etmek, oranın manevi havasından istifade etmek Ümmet-i Muhammed’ten gücü yetenlere de bir borç kılınmıştır:
اِنَّ اَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذ۪ي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَم۪ينَۚ ف۪يهِ اٰيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ اِبْرٰه۪يمَۚ وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ اٰمِنًاۜ وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ اِلَيْهِ سَب۪يلًاۜ وَمَنْ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِيٌّ عَنِ الْعَالَم۪ينَ
“Şüphesiz, insanlar için kurulan ilk ibadet evi elbette Mekke’de, âlemlere rahmet ve hidayet kaynağı olarak kurulan Kâbe’dir. Onda apaçık deliller, Makam-ı İbrahim vardır. Oraya kim girerse, güven içinde olur. Yolculuğuna gücü yetenlerin haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse (bu hakkı tanınmazsa), şüphesiz Allah bütün âlemlerden müstağnidir. (Kimseye muhtaç değildir, her şey O’na muhtaçtır).” ( l-i İmran/96-97)

Kabe, insanlığın varlığı ve devamının bir nişanesidir. Kabe varsa insanlık var demektir. Kabe yoksa insanlık yok olmuş demektir. İşte şu ayet bu manayı ifade etmektedir.
جَعَلَ اللّٰهُ الْكَعْبَةَ الْبَيْتَ الْحَرَامَ قِيَاماً لِلنَّاسِ
“Allah, o saygıdeğer evi, Kâbe’yi insanlar (ın din ve dünyaları) için
ayakta kalma (ve canlanma) sebebi kıldı.” (Mâide/ 97)

Hac, ruhun Allah’a yükselişini temsil ettiğinden, Kâbe bir hedef değil belki de sonsuzluğa ve bu manevî atmosfere geçişin başlangıcıdır. Kâbe-i Muazzama’yı gördüğü o an, âdeta durur zaman, sanki dürülür mekân ve bir uzay boşluğuna düşer insan. Özellikle de bu, ilk karşılaşma veya kavuşma ise…

Hac ibadetinin yapıldığı mekânların merkezidir Kâbe. Allah için herhangi bir mekân söz konusu olmadığı hâlde, Rabbimiz, Kâbe için “Evim” buyurmak suretiyle orayı şereflendirmiş, çevresini de çeşitli yasakların geçerli olduğu bir “Harem Bölgesi” ilan etmiştir.

Kâbe ve çevresi için kullanılan “Harem” tabiri, bölgedeki bütün ilişkilerin Allah’ın emir ve yasaklarına saygı esasına göre düzenlendiğini, başta insan olmak üzere ağaç ve bitki örtüsünden hayvanlara kadar bölgedeki bütün varlıkların ilahî koruma altına alındığı ( sit alanını) ifade eder.

Kâbe, yeryüzündeki ilk ibadet yeri olmasının yanı sıra, özellikle namaz ve hac ile ilgili belirli şartların yerine getirilmesi bakımından da ayrı bir öneme sahiptir. Kâbe’nin bulunduğu yöne yani kıbleye doğru yönelmek, namazın şartlarından olduğu gibi, hac ve umre ibadetinin esaslarından biri olan tavaf da Kâbe’nin etrafında yapılır. Ayrıca Kâbe’nin, bütün Müslümanları bir noktada toplayan, her birinin ortak istikameti olma gibi birleştirici, bütünleştirici sembolik bir anlamı da bulunmaktadır.

Hacı, Kâbe’yi gördüğünde, âdeta Kâbe’nin Rabbini görüyormuşçasına tazim etmelidir. Hz. Peygamber’in “ihsan” derece-sinden söz ederken dediği gibi, “Sen O’nu göremesen de O seni görür.” (Buhârî, “İman”, 37) İşte bu bilinç içerisinde, kendisine dünya gözüyle Kâbe’yi gösteren Allah’a şükredip, âhirette de cemalini göstermesi için dua etmelidir.Yıllardır binlerce kilometre uzaklardan yöneldiği Kâbe, artık tam karşısındadır. Aradan mesafe kalkmış, vuslat gerçekleşmiştir. Kulun Kâbe’ye kavuşması, Rabbine kavuşmasını hatırlatır. Kim bilir ne zaman, nerede ve ne hâlde? Önce son nefesle varış, sonra diriliş ve huzura çıkış… Acaba hangi yüzle, hangi yönden ve hangi sermaye ile?
Kâbe’ye her gidişte abdestli bulunmak, sükûnet ve huşû içerisinde Kur’an tilâveti, dua, istiğfar, tesbih, tehlil ve tekbirle meşgul olmak, mümkün mertebe konuşmamak, başkalarını rahatsız etmemek, geçiş yerlerinde oturarak veya namaz kılarak izdihama sebep olmamak, namaz içerisindeyken dahi Kâbe’yi doya doya gözyaşları içerisinde temaşa etmek, tavsiye edilen âdâb arasındadır.
Hacılar, “Duyûfü’r-Rahmân” yani Rahmân’ın misafirleridir. Evet, gerçekten de hacılar O’nun birkaç günlük veya birkaç haftalık en kıymetli misafirleridir. Dolayısıyla hacı, bu kıymetli zamanını öncelikle kendisinin bir misafir olduğu; hem de Rabbine misafir olduğu bilinci içerisinde geçirmelidir. Dolayısıyla hem hane sahibine karşı, hem de O’nun diğer misafirlerine karşı saygı ve hürmette kusur etmemelidir.

Kâbe bir semboldür. (Beytüllah/Allah’ın evi olması hasabiyle, ev sahibi Allah’ı temsil eder).
Bu sembole yaklaşırken Rabbimize yakınlığımızı ölçmeliyiz. Mesele, yalnızca fizikî planda Kâbe’nin yanında olmak değil, kişinin bu fizikî yakınlığı Rabbine olan manevî yakınlığını artırmaya vesile kılabilmesidir. Nerede olursa olsun yüzünü Kâbe’ye çevirirken, gönlünü de Allah’tan başka her şeyden çevirme bilincine ulaşabilmesidir.

Yeryüzünün ilk mabedinin etrafında, ibadetlerin özü olan ihlâsın en güzel örneklerine tanık olunur. Burada içtendir yakarışlar. Müslüman, af için Rabbine nihaî başvurusunu burada yapar. Burası, affedilmeden ayrılmama noktasıdır. Bu nedenle daha ötesi düşünülemeyecek bir rahmet ortamında eller rahmetin sahibine açılır.

Mescid-i Haram; ortasında Kâbe’nin bulunduğu büyük bir mabettir. Bu mescide “Harem-i Şerif” de denir. Hz. Peygamber (s.a.s) döneminde küçük bir alandan ibaret olan “Harem-i Şerif”, Hz. Ömer’in emriyle genişletilmiş, etrafı da duvarla çevrilmiştir. Mescid-i Haram, günümüze kadar ihtiyaç duyuldukça genişletile gelmiştir.
Saygı ve muhabbetle selam eder. Huzur, sağlık ve mutluluk niyaz ederim.

Kaynak;
Diyanet İşleri Başkanlığı, Kur’an’dan Öğütler.
Diyanet İşleri Başkanlığı. Hacc-ı Anlamak.

 

1-IMG_0243

YORUMLAR

Toplam 0 yorum bulunmaktadır.


Tasarım: Burdurweb Medya
burdur haber